ROMANIN ÖZETİ
Roman, iki hikâyeden; Ella-Aziz
ve Şems-Mevlana ilişkisinden oluşmaktadır.
Ella Rubinstein,
Amerika-Northampton’da yaşayan, İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu, 40 yaşında,
Yahudi asıllı ama kendini dini değil kültürel bir Yahudi olarak gören, dinden
de dindarlardan da pek hazzetmeyen, hayatında Tanrı’ya çok nadiren dua etmiş,
David adlı bir Yahudi ile yirmi yıllık evli, üç çocuk sahibi, tüm yaşamı evi ve
ailesinden ibaret, kendini ve bedenini ihmal etmiş, cinsellikten soğumuş mutsuz bir kadındır. Kocası kendini kadınlarla
aldatmaktadır ve Ella bunun farkındadır. RBT yayınlarına Aziz Zekeriya Zahara
tarafından yazılmış Aşk Şeriatı adlı kitabın raporunu hazırlama görevini
üstlenir.
Aziz Zekariya Zahara’nın asıl
adı Craig Richardson olup, aslen İskoçyalı, İşletme mezunu, 54 yaşında,
Hollanda-Amsterdam’da yaşayan, solcu ve biseksüel olan eşi Margot vefat ettiği
için dul kalmış, ateistken Fas’ta bir şeyhe bağlanıp tasavvufi yola girip
Müslüman olmuş, fotoğrafçılık yapan ve bu sebeple dünyayı gezen, Aşk Şeriatı
adlı kitabın yazarıdır.
Mevlana ve özellikle de Şems’in
hayranı olan Aziz, Aşk Şeriatı adlı kitabını, kendi ifadeleriyle “İslam âleminin şair-i azamı, en meşhur mutasavvıfı Rumi
ile türlü fevkaladeliklerin müsebbibi, fevrî Kalenderî derviş Şems-i Tebrizî
arasındaki emsalsiz dostluğu konu edinen tarihi, mistik roman” (s. 30) olarak tanıtmakta; roman boyunca Şems’in “Gönlü geniş ve ruhu gezgin sufi meşreplilerin kırk kuralı”nı (s. 63)
açıklamaktadır.
Mutsuz Ella, Aziz’in Aşk Şeriatı adlı kitabını okurken
etkilenir, yazarı ile mailleşmeye başlar. Zamanla bu ilgi, karşılıklı aşka dönüşür.
Kocası David durumu fark eder, konuşarak onu ikna etmeye çalışır, ama Ella, eşini
ve çocuklarını terk eder, boşanma davası açar ve Aziz’le birlikte yaşamaya başlar.
Ella ve Aziz, ilk mesajlaşmalarının
üzerinden bir yılı aşan
bir süre kadar sonra Konya’ya gelirler. Zaten uzun
süredir kanser hastalığından muzdarip olan Aziz Konya’da ölür ve görkemli bir
cenaze töreniyle defnedilir. Ella, yaptıklarından pişman değildir. Eski
ailesine dönmek istemez ve Amsterdam’da yaşamaya karar verir.
Şems, öteki âlemle olan
irtibatı babası ve yakınları tarafından anlaşılamayıp dışlandığı için doğduğu
Tebriz’i terk eden, Kalenderî bir Hak aşığıdır. Pek çok ülkeyi gezer; uzun
seneler sonunda “gönlü geniş ve ruhu gezgin sufi meşreplilerin kırk kuralı”
olarak tanımladığı kuralları tespit eder. Şems-i Tebrizî, ilmini paylaşmak ve
ruhdaşını bulmak için Bağdat’a gelir ve Baba Zaman adlı bir şeyhin zaviyesinde
kalmaya başlar. Bu esnada Mevlana’nın şeyhi Seyyid Burhaneddin, dostu Baba
Zaman’a mektup yazar ve vefatının yaklaştığını, Mevlana’ya bir can yoldaşı
gerektiğini belirtip ondan yardım ister. Baba Zaman, cevabi mektubunda, aranan
kişinin, zaviyesindeki Şems-i Tebrizî olduğunu bildirir. Gelişmeleri Şems’le konuşur. Bu, Şems’in
beklediği haberdir. Baba Zaman Şems’e, onun Konya’ya olacak bu yolculuğunun
ölümle neticelenebileceğini söyler, ama Şems her şeyi göze alır, Konya’ya gider. Konya’da Cüzzamlı Dilenci Hasan, Fahişe
Çöl Gülü, Sarhoş Süleyman gibi halkın dışladıklarıyla tanışır, onlarla yakından
ilgilenip gönüllerini kazanır. Bir usturayla tamamen kafasını, sakalını, bıyığını,
kaşlarını kazır.
Mevlana Şems’le
tanışır, ondan çok etkilenir, sever ve bu
sebeple ailesi ve müridleriyle ilişkisini
askıya alır. “Şems ile Mevlana
arasındaki kuvvetli ruhani münasebet, dedikodulara, iftiralara, saldırılara
maruz kalır. Söylediklerinin küfre vardığını iddia edenler olur. Yanlış anlaşılırlar. Tartışılırlar. Kıskanılırlar.” (s. 38) “Mevlana önceleri hâkim çizgiye yakın duran
bir din alimiyken, Şems’le tanıştıktan sonra alışageldik tüm kurallardan çıkmaya cüret ederek adanmış bir gönül ehli, aşkın ateşli savunucusu,
semanın yaratıcısı ve tutkulu bir şair olur.” (s. 38)
“Yanlışı gördü mü anında söyleyen, lafını hiç esirgemeyen ve dolaştırmayan, başkalarını gücendireceğini bilse de
sözlerini yumuşatmayan” (s. 95) bir yapısı olan Şems, çevrenin tepkisi çeker, düşmanlığını kazanır. Şems’in Mevlana’nın hayatını altüst etmesi, Mevlana’yı şeriata aykırı
görünen bazı davranışlara sevk etmesi, özellikle Mevlana’nın oğlu Alaaddin’i öfkelendirmektedir.
Mevlana’nın Hıristiyanlıktan dönme Müslüman eşi
Kerra Hatun dahi, eşi Mevlana’nın Şems sebebiyle
kendisini ve ailesini ihmal etmesinden rahatsızdır.
Ortaya çıkan fitneler sebebiyle bir ara Konya’yı terk eder. Onun gidişine aşırı üzülen Mevlana’nın talebi
üzerine tekrar geri döner. Şems’in Konya’yı bir daha terk etmemesi için,
Mevlana onu, manevi kızı ve talebesi Kimya adlı genç kızla evlendirir. Esasen
teklif, Şems’e aşık olan Kimya’dan gelmiştir. Oysa Alaaddin Kimya’yı
sevmektedir. Kimya da bu sevgiyi fark etmiştir, ama ona ağabey gözüyle
bakmaktadır.
Evlilik hayatlarında Şems,
Kimya ile pek ilgilenmez. Evliliği kapana düşmek olarak değerlendirdiği için
evlenmesinin hata olduğunu düşünür, pişman olur. Kimya ile aralarında cinsel
bir yakınlaşma hiçbir zaman olmaz, hatta Şems eşini kimi zaman azarlar. Bu durum Kimya’yı son derece üzer ve sonunda
hastalanarak ölür.
Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in de aralarında
bulunduğu yedi kişilik bir grup tarafından düzenlenen suikastla Şems
öldürülerek bir kuyuya atılır. Mevlana durumu öğrenir ve son derece üzülerek bir
süre içine kapanır, şiirler söylemeye başlar. Selahaddin Zerkubi ile tanışan
Mevlana kendini toparlar. Zamanla Mesnevi ortaya çıkar.