GÖNLÜ GENİŞ
VE RUHİ GEZGİN
SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI
Elif Şafak, AŞK adlı romanında, roman boyunca yaşanan gelişmeler arasında, Şems-i Tebrizî’ye ait tespitler olduğunu belirttiği aşağıdaki kırk kurala dikkat çekiyor:
1- “Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak,
utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç
içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflar bolca mevcut demektir.” (s.
51)
2- “Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil.” (s. 64)
3- “Kur’an dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahirî manadır. Sonraki bâtınî mana. Üçüncü bâtınînin
bâtınîsidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır
tarif etmeye.” (s. 75)
4- “Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O
camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek
O’nda kalır.” (s. 86)
5- “Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl
temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler.
Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: “Bırak kendini, ko gitsin!” Akıl kolay
kolay yıkılmaz. Aşk ise
kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki
hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte
var!” (s. 95)
6- “Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere
fazla takılma. Aşk diyarında
dil zaten hükmünü yitirir. Âşık dilsiz
olur.” (s. 96)
7- “Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin
yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin.
Kendini ancak bir başka insanın
aynasında tam olarak görebilirsin.” (s. 101)
8- “Başına ne
gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında
nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek
kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.”
(s. 103)
9- “Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak
demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül
edebilmektir. Allah âşıkları sabrı
gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve
bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.” (s.
104)
10- “Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.” (s. 117)
11- “Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur
edebilmesi için, zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.” (s. 117)
12- “Aşk bir
seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.” (s. 118)
13- “Şu dünyada
semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni
kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran
olmaya değil.” (s. 119)
14- “Hakk’ın karşısına
çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim
ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur,
hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi
olmayacağını?” (s. 134)
15- “Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet dene
eser, kusursuzluğu hedefler.”
(s. 135)
16- “Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla
sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak
sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten
kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla
bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.” (s. 144)
17- “Esas kirlilik, dışta değil içte,
kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse
görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik
kalplerde yağ bağlamış haset ve
art niyettir.” (s. 146)
18- “Tüm kâinat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi
ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.
Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan,
sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.” (s. 148)
19- “Başkalarından
saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül
yollayacak demektir.” (s. 176)
20- “Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek
beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle
yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.” (s. 177)
21- “Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını
isteseydi, hiç şüphesiz öyle
yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık
etmektir.” (s. 181)
22- “Hakiki Allah Âşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah
olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir
farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.” (s. 183)
23- “Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne
tefritte. Sufi daima orta yerde.” (s. 196)
24- “Madem ki insan eşref-i
mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda
Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya
uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene
de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi
davranmaktan vazgeçmemelidir.” (s. 229)
25- “Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve
pazarlıksız sevmeyi başarsak,
cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.” (s. 230-231)
26- “Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını
yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kaderi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.”
(s. 255)
27- “Şu dünya bir
dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana
sesleri öyle aksettirir. Ağzından
hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır. Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece
sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.” (s. 260)
28- “Geçmiş,
zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.” (s. 267)
29- “Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu
sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet
göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm
dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hâkimisin, ne de hayat
karşısında çaresizsin.” (s. 275)
30- “Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta
iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü
laf etmez. Sufi kusur görmez. Kusur örter.” (s. 280)
31- “Hakk’a yakınlaşabilmek için
kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi
ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye
fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.” (s. 302)
32- “Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun, ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur,
dost. Ve sakın kendi doğrularını
putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!” (s. 305)
33- “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki
çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki
boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı
değil, hiçlik bilincidir.” (s. 328)
34- “Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam
tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan
insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.” (s. 357)
35- “Şu hayatta
ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım
gıdım ilerler kişi. Ve ancak
tezatları kucaklayabildiği ölçüde
olgunlaşır.” (s. 374)
36- “Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri
sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur.
Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar
esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna
inan!” (s. 394)
37- “Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki
sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir
saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir âşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.”
(s. 397)
38- “Yaşadığım hayatı
değiştiremeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?, diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa
olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıtatıp
tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.” (s. 400)
39- “Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan
giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem
bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne
hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her sufi için bir Sufi
daha doğar.” (s. 407)
40- “Aşksız geçen
bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım
mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları
doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam
ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.” (s. 415)