LEYLÂ’DAN
MEVLÂ’YA VARABİLMEK İÇİN
Hz. Mevlânâ,
Mesnevî-i Şerif’te;
“Âşıklık, ister bu baştan olsun, ister öbür
baştan, sonunda bizi o tarafa götürecek bir rehberdir.” (c. 1, b.
111) demektedir.
Kâinatın her
zerresi Allah’ın tecellî aynasıdır ki onlara “mazhar”, Hakk’ın tecellisine ise “zâhir”
denir. Erbab-ı kemâl her yerde ve her şeyde zâhir olan o Cemâlullahı sever.
Bazıları ise bu kemal derecesine ulaşamadıkları için kâinat aynasına bakan
Cenab-ı Hakk’ı değil de, onun tecellîsini yansıtan varlık aynasını sever,
böylece, zâhir olan Allah’tan gaflet eder ve mazhar olan varlıklara muhabbet
beslerler. Zâhir olan Allah’ı sevenin aşkına “hakiki”, mazhar olan varlığı sevenlerin
aşkına ise “mecâzî” denilir. (Tahirü’l-Mevlevi, I, 134)
Beyite göre
aşk, her şekli ve her hâliyle bizi Allah’a götüren yoldur. Burada demek istenir
ki, aşk ister iki insan arasında duyulan ve yeryüzünde çok görülen “mecâzî aşk”
olsun, ister Allah’la kul arasındaki “hakiki aşk” derecesini bulsun, neticesi
aynıdır. İşin sonunda insanı hakikat mertebesine ve yüce vahdet sarayına
ulaştırır. (Abidin
Paşa, I, 57; Tahirü’l-Mevlevi, I, 133; Kenan Rıfai, 33)
Yukarıdaki beyiti
Allah ile kul arası sevgi bağlamında değerlendirecek olursak, “Allah onları
sever, onlar da Allah’ı sever.” (Mâide sûresi, 54) âyetini de dikkate
alarak diyebiliriz ki; sevgi ister Allah’tan kula, istersen
kuldan Allah’a yönelik olsun, sonuçta kul Allah’a yaklaşmış olur.
“Mecaz,
hakikatin köprüsüdür” sözü, hakikat semtine mecaz köprüsü vasıtasıyla geçilebileceğini,
aşk-ı mecâzîye tutulanların neticede aşk-ı hakikîye geçeceklerini anlatır. (Tahirü’l-Mevlevi,
I, 135) Ancak bunun
bazı şartları vardır:
1- Farkındalık
Bir insan, dünyada
âşık olduğu bir güzelliğin esasen Allah’ın güzelliği, O’nun varlıklarda ve
insanlardaki yansıması olduğunun şuurunda ise, mecazdan hakikate mesafe kat etmesi
mümkündür.
2- Mecâzî
aşkta iffet muhafaza edilmelidir
Makbul olan mecâzî
aşkın ilk özelliği tam manasıyla iffeti olmasıdır. İffetsiz muhabbete aşk
denmez. Onun ismi şehvettir ki hayvanlarda da görülür. (Abidin Paşa, I, 57) Mecaz,
hakikate götüren köprü olduğuna göre mecâzî denilen insan aşkı da kulu bir gün
Allah aşkına götürebilir. Yeter ki bu aşk bir vücud ihtirası bir nefis
hastalığı, kısaca yanılmış veya sapıtmış bir istek olmasın. (Kenan
Rıfai, 33)
3- Mürşid-i
kâmilin himmeti gerekir
Allah
yolunda ilerlemek isteyen kimsenin her şeyden önce kendisine ayak bağı olacak
kayıtlardan kurtulması, kalbinde Allah’tan gayrısına bağlılık bulunmaması gerekir.
Aşk-ı mecâzî ile birini seven de, sevgilisinden başka her şeyi kalbinden
çıkarmış olduğundan, kalbini ve fikrini yalnızca sevgilisine hasrettiğinden, onu
bu tek bağdan kurtulmak kolaydır ki o bağ da bir mürşid-i kâmilin himmetiyle
çözülüverir. İşte aşk-ı mecâzînin hakîkat köprüsü olması, Hazret-i Pir’in de, “âşıklık
ne sûretle olursa olsun, bizim için rehber-i hakîkattir” buyurması, bu
itibar ile olsa gerektir. Yoksa Hazret-i Mevlânâ, “Renge incizab [dış güzelliğe tutulmak] dolayısıyla husûle gelen aşklar, aşk değildir;
neticesi utanıp arlanmaya varan bir hevesten ibarettir” (Mesnevi, c. 1, b. 205) buyuruyor.” (Tahirü’l-Mevlevi,
I, 135)
Abidin Paşa’ya
göre beyitteki “bizi” tabirinde bir ima vardır. Ona göre Hz. Mevlânâ şöyle
demektedir: Aşk bizim gibi ilahî aşkın yüceliğini anlamış, şeriat ve hakikatin
hükümlerine uyanları vahdet mertebesine ulaştırır. Yoksa mecâzî aşk bir münkire
ne fayda verebilir. (Abidin Paşa, I, 57)
Mesnevihan
Şefik Can’ın bu beyitle ilgili aşağıdaki açıklaması, tüm söylenenleri özetler
mahiyettedir:
“Hak yoluna düşen bir kişiye ayak bağı olacak bir ilişki bulunmaması gerekir. Gönlünde her hangi bir şahsa sevgisi olmayan kişi, her gördüğüne bağlanabilir. Bu sûretle onun dünyaya olan bağlılığı arttıkça artar. Fakat candan gönülden birini seven kişi, sevdiğine bağlanmakla, diğer bağlardan kurtulur. Çeşitli bağlantıları bire indirmiş olur. Elbette bir bağdan kurtulmak, birçok bağdan kurtulmaktan kolaydır. Böyle bir bağı olan kişinin de o tek bağı, kâmil bir mürşit eliyle kolayca çözülür. Fakat şurasını unutmamalı ki; mecâzi olan ve sahibini tek bağlı haline getiren bu aşk, nefsânî ve şehvânî olmamalıdır. Çok güzel yapılmış bir insan resmini seyreden bir kimsenin, ona karşı şehvet değil, hayranlık duyduğu gibi, canlı bir güzele bağlanmış olan da, onda, sevdiğinde Allah'ın yaratma gücünü, sanatını görüp; "Allah'ım, sen ne güzel yaratıyorsun!" diye Hakk'a hayranlık duymalıdır. Hatırına şehvânî duygular gelmemelidir. Gelecek olursa, o aşka mecâzî aşk değil, hayvânî aşk denir. Böyle bağlılık hakîkate köprü olamaz. O köprüden Hak tarafına geçilemez.” (Şefik Can, II, 381)
KAYNAKLAR
Abidin Paşa.
Mesnevi Şerhi. I-II. sad. M. Sait
Karaçorlu. İstanbul: İz yay. 2007
Kenan Rıfai. Şerhi Mesnevi-i Şerif. İstanbul: Hülbe yay. 1973
Şefik Can Konularına Göre Açıklamalı Mesnevi Tercümesi. I-VI. İstanbul: Ötüken nşr. 1999
Tahirü’l-Mevlevi.
Şerh-i Mesnevi. I-XVIII. İstanbul: Şamil yay. ts.