GENEL DEĞERLENDİRME
“Yanlış
Mevlevîlik Bilgileri ve
Şems-i
Tebrizî ile Hz. Mevlânâ’nın Alet Olduğu
Zorlama-Yapmacık
Cismanî Bir Aşk Hikâyesi”
Yazar Elif Şafak’ın AŞK
adlı romanı yazmadaki niyetinin piyasa yapmak, büyük ekonomik kazançlar elde
etmek ya da daha popüler olmak isteği olduğunu düşünmüyoruz, iddia etmiyoruz,
edemeyiz de… Kendisi de bu romanın tasavvufa olan ilgisinden, Hz. Mevlânâ’ya ve
Şems-i Tebrizi’ye olan sevgisinden neşet ettiğini belirtmiştir. Bizim yönelttiğimiz
eleştiriler, tasavvuf, Hz. Mevlânâ, Şems-i Tebrizi ve Mevlevîlik hakkındaki
bilgi, anlayış ve yaklaşımlarına yöneliktir.
1- Yazar Elif Şafak
romanda, Şems-i Tebrizî ve Hz. Mevlânâ’nın hayatlarından yola çıkarak “ilahî
aşktan ilham alan bir beşerî bir aşk” kurgulayayım demiş. Onu da
becerememiş. Ortaya, Ella ile Aziz arasındaki gayrımeşru bir aşk çıkmış!
Maalesef yazar, Mevlânâ ile Şems’i, ilahi aşk temalarını, cismani ve gayrimeşru
bir aşkı anlatmak için saygısızca kullanmış.
Hz. Mevlânâ her önüne gelene, “âşık ol da, ne tür ve nasıl olursa olsun”
dememektedir. Romandaki Ella ile Aziz arasında ortaya çıkan aşk ise, her ne kadar
roman boyunca yazar tarafından Şems-i Tebrizî’den ilahî aşka dair sözler,
tasavvufî aşka dair alıntılar yapılarak süslense, mazur ve masum gösterilmeye
çalışılsa da mecazî/dünyevî/cismanî ve gayrimeşru bir aşktan öteye
gitmemektedir.
Yazar, romandaki
kahramanı Ella üzerinden, yaşamları evleri ve ailelerinden ibaret mutsuz ev
kadınlarına, “aşksızlık derdinden ve aşkı yaşamak adına gerekirse evi barkı,
çoluk çocuğu terk edip, flört ettikleri erkeğe kaçmalarının masum olduğu ve
mazur görülebileceği” mesajını vermektedir. Bunun aksi hiçbir mesaj romanda
geçmemektedir.
Hz. Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî, Ella’ya: “Aşkı yaşamak adına üç çocuğunu ve
kocanı terk edip, bu sufi geçinen artist Aziz’e kaç. Onunla nikâhsız birlikte
ol” mu derlerdi?
Ya da sufi geçinen Aziz’e, “Evli ve üç çocuklu kadını, bizim aşka dair
sözlerimizle ayart, onunla flört et, nikâhsız birlikte yaşa” mı derlerdi?
Mevlânâ ve Şems, bu gayrıislamî ve gayriahlakî işi, aşk adına tasvip mi
ederdi? Yoksa, “Utamaz arlanmazlar!
Şehvetinizin adını aşk koymuşsunuz, bizi de birbirinizi ayartmaya alet
etmişsiniz!” mi derlerdi?
“Romanın kurgusu gereği böyle olabilir” denilebilir. Ancak yazar Elif Şafak
romanında, Aziz’in din ve tasavvuf adına tutarsızlıklarına, Hz. Mevlânâ ve
Şems-i Tebrizî’den sözler naklederek Ella’yı ayartmasına göz yummakta, Aziz’in
yanlış yaptığını okuyucuya hiçbir surette hissettirmemektedir.
Oysa Hz. Mevlânâ şöyle demektedir: “İnsaf et, aşk iyi bir iştir.
Bozukluk varsa, kötü huylu tabiattadır. Sen şehvet ve arzularına aşk adını veriyorsun!
Halbuki şehvetten aşka giden yol çok uzundur.” (Mevlânâ’nın
Rubaileri, I-II, haz. M. Nuri Gençosman, İstanbul 1988, nu: 119)
2- Hz. Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî’nin hayatlarından ve
mesajlarından bahsedilen bir roman, bir yönüyle hem tarihî hem dini-tasavvufi
bir roman hüviyeti kazanır. Mevlânâ ve Şems, kişisel bir romanın
rol-kuklaları yapılamaz. Okuyucu zihninde, tasavvufi hayata ve tarihe
sadakat, böylesi bir romanda ister-istemez beklenir. Yoksa okuyucu, böylesi bir
romanda hangi bilgi “tarihen sabit” hangisi “uydurma” nereden bilecek?
Elif Şafak her ne kadar
bu romanı yazarken uzun süren araştırmalar yaptığını söylese de, AŞK adlı
romanında Hz. Mevlânâ’nın hayatı ve Mevlevîlik tarihi açısından ciddi hatalar
bulunmaktadır.
Romanda
geçen bazı bilgiler, ya târihî olarak sabit değiller ya da târihî gerçeklerle
kesinlikle uyuşmamaktadırlar. Bazı ifadeler ise dinî kaynaklar ve yaklaşım
açısından yanlışlık ve çelişkilerle doludur.
Elif Şafak, AŞK adlı
romanının omurgasını oluşturan, Şems-i Tebrizî namına tespit ettiği 40 kural hakkında, “Tabi ki tasavvuf okumalarımdan beslenerek yazdım bu kuralları.” dese de, birçok kuralda tespit hatası var. Yazarın daha
kapsamlı ve dikkatli okumalar yapması lazım.
Yazarın; “Tasavvuf ile tanışmam, karanlıkta el yordamıyla yolunu bulmak gibi
oldu. Kendi başımaydım, kimse aracı olmadı. Ne aileye ne bir şeyhe, hocaya
ihtiyacımız yok, yollar arasında yollar bulabilmek için. İnsanın en büyük
hocası kitaplar. Okumak, daha çok okumak. Her kitap bir sonraki kitaba açılan
kapı.” sözleri hatırlanacak
olursa, romandaki bazı bilgi, anlayış ve tespit hatalarının, bazı yüzeysellik
ve yetersizliklerin kökeninde; tasavvufu, bir şeyhten, kâmil bir mürşidden
değil de kitapları hoca edinerek öğrenmesi yatıyor denilebilir.
BİR İKAZ
Son yıllarda, ’Şeriat sahibi Hz. Muhammed’in konumuna, ‘her şeyi hoş
gören bir Mevlânâ’yı yerleştirme çabası sonuçsuz kalınca, hatta Müslüman Mevlânâ’dan
umulan bulunamayınca (!), üretilen/kurgulanan ‘şeriat ve kural tanımaz Şems’e
yönelme stratejisinin izlendiği sezilmekte ve görülmektedir. Tasavvufa ilgi
duyan, seven ve yönelenlerin bu hususa dikkat etmeleri gerekir. Şurası
unutulmamalıdır ki Şems, bilhassa ve hatta sadece Hz. Mevlânâ’yı irşad için
gelmiş, halkı irşadla meşgul olmamıştı. Dolayısıyla günümüzde kimse “ben Şems-i
Tebrizî örnek alıyorum” diyemez; ancak olsa olsa Hz. Mevlânâ’yı örnek alabilir.