ELİF
ŞAFAK’IN DİLİNDEN
TASAVVUF
VE ‘AŞK’ ADLI ROMANI
Elif
Şafak’ın, Ağustos 2009 itibariyle –korsan baskı ve satışlar hariç- 150 baskı
yapan ve 300.000 satışa ulaşan[1] AŞK adlı
romanını, eş-dostun bu romanın içeriği hakkında yönelttikleri sorular, Hz.
Mevlana’yı seven ve O’nun hakkında araştırmalar yapan birisi olarak bu romanı okumam
gerektiği hususundaki tavsiyeleri üzerine okudum.[2]
Okumam yaklaşık on gün sürdü ve 27 Ağustos’ta tamamlandı.
Öncelikle
AŞK romanı hakkında, yazara ait www.elifsafak.us
web sitesinde yayınlanan röportaj ve değerlendirmeleri incelendiğimizde, Elif
Şafak’ın kendi dilinden tasavvufla ilişkisi ve yazdığı roman hakkındaki şu bilgiler
dikkat çekiyor:
1- Tasavvuf
felsefesiyle 14-15 yıl önce ODTÜ’de öğrenci iken, kitaplar aracılığıyla tanıştım.
Tezim Bektaşi ve Mevlevi felsefesi üzerineydi. Tasavvufu ailemden veya bir hoca
ya da şeyhten öğrenmedim.[3]
“Tasavvuf ile tanışmam, karanlıkta el yordamıyla yolunu
bulmak gibi oldu. Kendi başımaydım, kimse aracı olmadı. Ne aileye ne bir şeyhe,
hocaya ihtiyacımız yok, yollar arasında yollar bulabilmek için. İnsanın en
büyük hocası kitaplar. Okumak, daha çok okumak. Her kitap bir sonraki kitaba
açılan kapı.”[4]
2- İnanç benim için önemli. Ama benim için aslolan şekil değil öz.
“İnanç benim için önemli bir mesele.
Ama benim için aslolan şekil değil, öz. O özün evrensel ve bir olduğuna
inanıyorum. Bence hepimizin tasavvufa ihtiyacı var. Tasavvufun en çok sevdiğim
özelliklerinden biri özeleştiriye dayanması. Sufiler kendilerini eleştirir,
kendi içlerini tamir ederler. Birinde kusur görürlerse o kusuru örterler.
Muazzam bir edep ve ahlak... Bunları ben fikren ve zihnen biliyorum ama
yaşamaya gelince tabii ki zorlandığım oluyor. Mesela tasavvufun insana
öğrettiği ‘hiçlik’ bilinciyle yazarlığın insana verdiği şişkin ego arasında
derin bir çelişki var. Romancılık bana diyor ki ‘Bu kitabı sen yazdın, sen
yarattın.’ Tasavvuf bana diyor ki ‘Sen sadece aracı olup hikâyeyi ilettin.
Yaratmadın, yaratıldın! Kalem gibi, kâğıt gibisin. Kelimeler senden akıyor. Ama
onların sahibi değilsin...’ Bazen bu çelişkiyi çok yoğun yaşıyorum. Ama
çelişkilerle ilerleyeceğiz bu dünyada.”[5]
3- “Daha çok insan tasavvufla yakından tanışmalı.” “Ben tasavvuf
üzerine yazdığım zaman tasavvufa bir zarar gelir mi?”
“Bence Türkiye’de daha çok insanın
tasavvufla daha yakından tanışması hayırlı bir şey. Benim gönlüm bunu arzu
eder, özellikle daha çok genç insanın. Çünkü bana nasıl ışık tuttuğunu
biliyorum. Benim gibi bir çok insana da iyi geleceğini düşünüyorum. Ama bunu
söyledikten sonra şunu da olabilir, herkesin çeşni, serüveni farklıdır, kimisi
bir albüm dinler, hayatında ilk defa ney sesi dinler, etkilenir ve onda bir şey
uyanır, bir kapı açılır, kimisi bir film izler, kimisi biriyle tanışır, onu
dinler yada onunla konuşur bir şey uyanır, böyle haller vardır, kapılar vardır
ve herkesin kapısı da farklıdır bunları küçümsememek lazım. Hiçbirimiz
annemizin karnından her şeyi bilerek dünyaya gelmiyoruz. Eğer öğrenmek üzerine
kuruluysa hayat, bu kapılar önemli bence. O yüzden benim gönlüm şunu istiyor,
daha çok sanatçı, daha çok insan kendi baktığı yerden, anlayabildiği kadarıyla
tasavvuf üzerine daha nice çalışma yapar inşallah. Çünkü öbür türlü kitaplardan
hissedemediğimiz bir boyutta kalırsa biz onu gündelik hayata taşımakta
zorlanırız. Halbuki böyle olunca dokunabiliyorsunuz, hissedebiliyorsunuz. Ama
diyebilirsiniz ki, “siz ne kadarını biliyorsunuz”, ben bilebildiğim kadarını
biliyorum. Bu kocaman bir okyanus, benim kabım ne kadarsa o kadarını çekiyorum.
Yanımdakinin kabı daha büyükse ne güzel, o da kendi kabı kadar su çekecek ama
sonuçta hepimizin kabı sınırlı. Ben kendi kabım kadar denizden su çektiğimde denizin
suyu azalır mı? Yani ben tasavvuf üzerine yazdığım zaman tasavvufa bir zarar
gelir mi? İnşallah müzisyen müziğini yapar, film yönetmeni filmini yapar,
romancı kitabını yazar…böyle böyle hayatımızın içine nüfuz eder.”[6]
4- Mevlana’nın bende çok izi var, ama bana Mevlana’yı sevdiren kişi
Şems’tir. Ben Mevlana’yı ilk defa Şems’in aynasında gördüm ve öyle sevdim.[7]
Yazar, Şems algısını şöyle ifade ediyor:
“Her aşığın bir Şems özlemi var. Her
kadının bir Şems özlemi var. Şems, deli güzel bir adam. Muazzam bir karizması
var ve çok dürüst. Yüreği engin bir derya. Herkese açık. Şems gelene kadar
Mevlana daha korunaklı yaşamış. Toplumun alt kesimleriyle bir teması yok. Şems
gelip kırıyor o kabuğu. Ve Şems´in baktığı yerden bakınca tüm insanlar eşit ve
bir. Romandaki Aziz de aynı yapıda. Şems´in ve Aziz´in sırrı ortak: İkisi de
aşkın dilini konuşuyor. Hayatlarımızda böyle biri yoksa ne kaybettiğimizin
farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Ne zaman ki böyle biriyle tanışıyoruz allak
bullak oluyoruz. Aşk hep beklenmedik şekilde geliyor ve durgun suya atılan taş
gibi halka halka etkiler bırakıyor.”[8]
5- Romanda dünyevi ve manevi boyutlarıyla aşkı
anlatmak istedim.
“Şems ve Mevlânâ hakkında bir kitap
yazayım arzusuyla kaleme almadım bu kitabı. Ben "aşk"ı anlatmak
istedim. Buydu çıkış noktam. Hem dünyevî hem manevî boyutlarıyla aşkı yazdım.”[9]
“Ben bu romanı akılla mantıkla değil,
kalpten yazdım.”[10]
“Şunu samimiyetle söyleyebilirim: Ben bu
romanı aşkla yazdım, aşkla okunmasıdır temennim.”[11]
Elif Şafak, dünyevi ve ilahi aşka bakışını şöyle ifade etmiş:
“Bizim yaradılışımızın özü aşk,
kainatın özü aşk diye düşünüyorum. Dolayısıyla parçalar zaten birleşiyor. Zaten
bağlar var hepimizin hikayelerinin arasında. Tabi ki aynı şey değil dünyevi
aşkla ilahi aşk. Ama tamamen birbirinden kopuk şeyler, hani hiç aralarda
köprüler yokmuş gibi düşünmek de doğru değil. Hazreti Mevlana’nın da buna
benzer bir sözü var. O da yaşadığımız aşkların da, eğer devam edersek yola,
kendimizi nefsimizi dönüştürmeye devam edersek, ilahi aşka uzanan köprüler
olduğunu düşünüyor. Yani her zaman bağlantılar var. Biz bir insanı sevdiğimiz
zaman onun aynasında kendimizi görerek de çok daha farklı bir bilinç boyutuna
varabiliriz. Tabi ki yok saymıyorum günümüzde hani çok böyle hızlı tüketerek
yaşıyoruz aşkları; ama günümüzün dünyasında bile bence çok derin, çok hakiki
aşklar da yaşanıyor. O anlamda, ben dünyevi aşkı da küçümsemeden yazdım.”[12]
“Ben aşkın türlü halleri olduğunu ve
o türlü hallerin de özünde aynı yerlere aktığına inanıyorum. Mevlana’nın buna
çok yakın bir sözü var: ”Dünyevi aşkları da layıkıyla yaşayabilsek aslında,
onlar da maneviyata açılan köprüler” Biz kafamızda çok kopartıyoruz, sanki
dünyevi olunca çok maddiyatçı oluyor. Niye? ve dünyevi olan bir şeyin içinde de
ruhaniyet vardır, olabilir, bunu yaşayan insanlar da olmuştur daha önce. Tabi
ikisi aynı şey değil, ilahi aşk bambaşka bir boyut ama siyah-beyaz gibi
birbirinden kopuk kategoriler olarak da görmüyorum. Arada bağlantılar olduğunu
düşünüyorum. Özü zaten, bütün bu hayatın motorunun özü, AŞK. Tasavvuf öyle
bakıyor ve o bakış açısını seviyorum.”[13]
6- Romanı yazarken bulabildiği tüm Türkçe, İngilizce ve kısmen İspanyolca kaynakları okudum.[14]
“Her kitap için araştırma mutlaka
yapıyorum. İngilizce, Türkçe bulabildiğim her şeyi okudum ve okuyorum. Ama bu
konular öyle nokta koyup ‘Ben biliyorum’ diyebileceğiniz konular değil. Tam
tersine okudukça ne kadar az bildiğinizi, ne kadar cahil olduğunuzu
görüyorsunuz. Bence tasavvuf insanı kendi bilgisizliğiyle tanıştıran bir süreç.
Okumanın sonu yok. Çok araştırma yapıyorum fakat son tahlilde bunların hepsi
hayal ürünü. Bunun altını çizme gereği duyuyorum. Aşk’ta anlattığım Şems de Mevlana
da bir hayal ürünü. Tabii ki okumalarımdan etkilendim ama her şey yine de bir
kurgu.”[15]
7- Romandaki bütün karakterler hayali. Romandaki
her şey bir kurgu, bir hayal gücü. Romanda, kendi algıladığım kadarıyla Mevlana
ve Şems var. Hiçbir zaman ‘esas Mevlana budur, esas Mevlevilik budur’ diyemem.[16]
“Anlattığım tamamen bir kurgu. Ella
da Aziz de hatta Şems ve Mevlana da kurgu. Kendi hayalimdeki Şems’i yazdım,
kendi hayal dünyamda gördüğüm Mevlana’yı yazdım. Esas Mevlana budur diyemem.
Tabii ki kendi okumalarımdan, Mesnevi’den etkilendim. Onları damıtarak bir
imbikten geçiriyorsunuz, sonra ben bende kalan algıyı yazıyorum. Hepsi kurgu.
Hatta Şems’in kuralları da öyle. Benim bulduğum şeyler.”[17]
“Ama bu bir roman, bu bir hayal dünyası.
Ben kendi penceremden gördüğüm Mevlana’yı anlatıyorum. Bir başkası bambaşka
anlatacak. Bir öteki başka bir şekilde anlatacak. Bu çeşitlilik güzel geliyor,
doğal geliyor bana. Onun için, asla diyemem ki işte gerçek Mevlana’yı ben
anladım, ben anlatıyorum. Bu benim haddim de değil, yapabileceğim bir şey de
değil. Ama sanatın penceresinden, edebiyatın dünyasından böyle bir kurgu.
Son tahlilde anlattığım her şey bir
kurgu. Ama ben bu kurguyu yapabilmek için okuyorum. Bir de yeni bir şey de
değil benim hayatımda, belki on beş seneyi geçti tasavvufla tanışmam. O gün
bugündür de kendimce yoğun olarak okuyorum. Daha yoğun okuduğum dönemler oldu.
Bir parça belki daha uzaklaşıp tekrar döndüğüm dönemler oldu. Kendim de
mevsimlerden geçtim. Ama benim için hep bir sürekli ilgi alanı oldu on beş
senedir. Muhakkak ki o okumaların da getirdiği bir şey var, hani bir tortu
geriye bırakıyor. Yazarken de araştırma yapıyorum ben, bir dönemi anlamaya
çalışıyorum. Tabi ki o anlamda ödevimizi yapıyoruz ama son tahlilde bütün o
parçaları birleştiren şey hayal gücü. Onun için anlattığım bir hayal.”[18]
8- Romandaki Şems’in 40 kuralını tasavvuf okumalarımdan beslenerek yazdım.
“Romandaki 40 kural çok ilgi gördü.
İnternette insanlar birbirlerine kuralları yolluyor. Cep telefonlarından mesaj
olarak atıyorlar. Bir okurum tüm kuralları tek tek yazdırarak poster yapmış,
duvarına asmış. Bunlar beni çok duygulandırıyor. Çünkü ben de o kuralları
inanarak, yüreğimde hissederek yazdım, oluşturdum. Tabi ki tasavvuf
okumalarımdan beslenerek yazdım bu kuralları. Kırk sayısını bilerek seçtim.
Doğu mitolojilerinde, tasavvuf kültüründe bu sayı önemlidir. Ben de otuz değil,
elli değil, kırk kural oluşturmayı tercih etim.”[19]
“O kuralları sonuçta ben yazarken
romanın içinde kendim formüle ettim. Onun için, her biri hayal ürünü kurallar.
Ama tabi ki ben kendi Mevlana okumalarımdan da beslenerek, genelde tasavvuf
okumalarımdan beslenerek oluşturdum. Onun için, bir bilgi zemini var ama onun
dışında bütün o kuralların formülasyonu, onlar bana ait.”[20]
9- AŞK, dini içerikli bir kitap, tarih kitabı, biyografi veya akademik
bir çalışma değil. Sadece bir roman.
“Ben Aşk’ı dini içerikli bir kitap
olarak değil de aşk üzerine bir roman olarak görmekten yanayım ve aşk öyle bir
şey ki; hayatın çok farklı boyutlarına dokunuyor zaten.”[21]
“Bu bir tarih kitabı değil, biyografi değil, akademik çalışma
değil sadece bir roman. Ben o karakterleri öyle konuşturdum. Tabii kendi
okumalarımdan, Mesnevi den etkilendim. Onları damıtarak bir imbikten
geçiriyorsunuz, sonra ben bende kalan algıyı yazıyorum. Hepsi kurgu. Hatta Şems
in kuralları da öyle. Benim bulduğum şeyler.”[22]
10- Topluma mesaj vermek için yazmıyorum.
“Ben toplumsal mesaj vermek için
yazmıyorum. Ve bir romana da böyle anlamlar atfedilmesini yazar için de kötü
bir şey olarak görüyorum. Ben her kitabımda bir mikro hikaye anlatıyorum, hayal
ürünü anlatıyorum, hayalimi açıyorum, benim için hayaller, hikayeler önemli ama
ben karakterler üzerinden bir mesaj vermeye çalışmıyorum. Bir de Türk
romancılığında böyle bir damar vardır, Osmanlı’ya kadar giden. Yazar, okurdan
kendini daha bilgili zanneder, daha bir öğretmen edasıyla yazar, hatta okuruna
baba gibi tepeden bakar, öğretmek için yazar, böyle bir geleneğimiz var bizim,
ta Osmanlı son dönemine kadar. Çünkü romancılar çok önemli roller oynamışlar,
Osmanlının modernleşmesinde ve batılılaşmasında. Öyle bir misyon edinmişler. Bu
dönemin romanlarına baktığınızda bir çok karakter, bir şeyi temsil etmesi için
yerleştirilmiştir kitaba. Ben bu gelenek için yazmıyorum. Ben her karakterimi
başlı başına bir birey olarak algılayıp yazıyorum. Ben bir mikro hikaye
anlatıyorum ve en önemlisi kendimi okurun öğretmeni olarak görmüyorum. Mesaj
vermek bana yakın bir tarz değil.”[23]
11- Romandaki Aziz Zahara’ya aşığım.
“Tasavvufla ilgili bir şey yazma fikri
bir iç ses olarak uzun zamandır vardı. Aşk üzerine yazmak istediğimi de
biliyordum. Ama beni heyecanlandıran Zahara karakteri oldu. Ben modern sufiyi,
kadınların aşık olacağı, benim aşık olabileceğim bir adam yaratmak istedim. Uzun
zaman kitabın adını Zahara koyarım diye düşündüm hatta.”[24]
12- Romanda Ella’nın yaptıklarını ahlaken sorgulamıyorum.
“Şu da bana çok soruluyor: “Kitapta
Ella karakteri ailesini bırakıyor sonuçta ve böyle bir ruhsal yolculuğa
çıkıyor. Doğru mudur? Bir kadının çocuklarını bırakması, ailesini bırakması?”
Bu soru da bana çok geliyor. Ama ben yazarken öyle yargılamıyorum
karakterlerimi. Hani yaptığı şey ahlaken doğru mu diye bakmak yerine o
karakteri anlamaya çalışıyorum.”[25]
13- Hatalarım elbette olabilir.
“Son tahlilde, beşerin tabiatı şaşmaktır.
Elbette hatalar, kusurlar olabilir. Yoksa Şems i, Mevlânâ’yı yazmaya kalkıp da
her şeyi anladığını iddia etmek "kibir" olur. Ama şunu samimiyetle
söyleyebilirim: Ben bu romanı aşkla yazdım, aşkla okunmasıdır temennim.”[26]
NOTLAR
[1] Eray Arpaşin, “300 bininci kitap için özel pastalı kutlama.” Hürriyet
Gazetesi, 11 Ağustos 2009 http://www.hurriyet.com.tr/ege/12259460.asp?gid=142&srid=3540&oid=5&l=1 http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=78
[2] Elimdeki
nüshanın bilgileri şunlar: Elif Şafak, Aşk, çev. K. Yiğit Us-Elif Şafak,
İstanbul: Doğan Kitap, 1. Baskı, Mart 2009, 420 sayfa.
[3] “Bu kez ‘aşk’ı anlatıyor.” Radikal
Gazetesi, 27 Şubat 2009
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=27.02.2009&ArticleID=923642
“Elif Şafak, TOBB ETÜ’lü
gençlerle buluştu.” 24 Haziran 2009
http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=60
http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=74
“Elif Şafak’ın roman yazma formülü.”
Anadolu Ajansı, 26 Mayıs 2009
http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=68
[4] “Bu kez ‘aşk’ı anlatıyor.” Radikal
Gazetesi, 27 Şubat 2009
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=27.02.2009&ArticleID=923642
http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=60
[5] “Çelişkilerle ilerleyeceğiz bu dünyada.” Skylife,
Ağustos 2009
http://www.thy.com/tr-TR/corporate/skylife/article.aspx?mkl=1261
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=279
[6] “Biz yazarken çok yalnızız, okur
da okurken çok yalnız.” Haberx, 17 Ağustos 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=284
[7] Soner Can, “Elif Şafak bu kez Aşk’la geldi.”
Star Gazetesi, 7 Mart 2009
http://www.stargazete.com/kitap/elif-safak-bu-kez-ask-la-geldi-173652.htm
http://www.elifsafak.us/degerlendirmeler.asp?islem=degerlendirme&id=122
[8] Nazlı Demiröz, “Aşkın zamanı durduran labirentinde.”
Çankaya Life, Ağustos 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=283
[9] “Elif Şafak romanını anlattı: Aşkı
yazmak”
http://www.elifsafak.us/degerlendirmeler.asp?islem=degerlendirme&id=120
[10] Nazlı Demiröz, “Aşkın zamanı durduran labirentinde.”
Çankaya Life, Ağustos 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=283
[11] “Elif Şafak romanını anlattı: Aşkı
yazmak”
http://www.elifsafak.us/degerlendirmeler.asp?islem=degerlendirme&id=120
[12] Saba Tümer’le Bu Gece,
HaberTürk, 10 Haziran 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=274
[13] “Biz yazarken çok yalnızız, okur
da okurken çok yalnız.” Haberx, 17 Ağustos 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=284
[14] “Elif Şafak Aşk’ı yazdı.” NTV, 5
Mart 2009
http://www.ntvmsnbc.com/id/24943180/
http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=61
Esra Cengiz, “Aşkı buldum ama
buldum diye nokta koyamam.” Star Gazetesi, 8 Mart 2009
http://www.stargazete.com/pazar/aski-buldum-ama-buldum-diye-nokta-koyamam-173818.htm
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=249
[15] Esra Cengiz, “Aşkı buldum ama buldum diye
nokta koyamam.” Star Gazetesi, 8 Mart 2009
http://www.stargazete.com/pazar/aski-buldum-ama-buldum-diye-nokta-koyamam-173818.htm
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=249
[16] Saba Tümer’le Bu Gece,
HaberTürk, 10 Haziran 2009
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=152301&cat=190&dt=2009/06/11
http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=71
“Elif Şafak Aşk’ı yazdı.” NTV, 5 Mart 2009
http://www.ntvmsnbc.com/id/24943180/
http://www.elifsafak.us/haberler.asp?islem=haber&id=61
[17] Feyza Bayındır, “Elif Şafak’la ‘Aşk’ ve daha
fazlası.” On5Yirmi5, 21 Temmuz 2009
http://www.on5yirmi5.com/genc/v1/oku.aspx?c=5775
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=277
[18] Saba Tümer’le Bu Gece, HaberTürk, 10 Haziran
2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=274
[19] Nazlı Demiröz, “Aşkın zamanı durduran labirentinde.”
Çankaya Life, Ağustos 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=283
[20] Saba Tümer’le Bu Gece, HaberTürk, 10 Haziran
2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=274
[21] “Biz yazarken çok yalnızız, okur
da okurken çok yalnız.” Haberx, 17 Ağustos 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=284
[22] Elif Aktuğ, “Umarım okurlar Aşk’ı aşkla
okurlar.” Akşam Gazetesi, 8 Mart 2009
http://www.aksam.com.tr/2009/03/08/roportaj/muhabir/21/umarim_okurlar__ask_i_askla_okur.html
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=248
[23] “Biz yazarken çok yalnızız, okur
da okurken çok yalnız.” Haberx, 17 Ağustos 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=284
[24] Sanem Altan, “Kompleksliyim, arızalıyım, tabii ki yaram berem çok.”
Vatan Gazetesi, 22 Mart 2009
http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=13663&yaz=Sanem%20Altan
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=253
[25] Saba Tümer’le Bu Gece,
HaberTürk, 10 Haziran 2009
http://www.elifsafak.us/roportajlar.asp?islem=roportaj&id=274
[26] “Elif Şafak romanını anlattı: Aşkı
yazmak”
http://www.elifsafak.us/degerlendirmeler.asp?islem=degerlendirme&id=120