Bir adam, “-Ben falan kimseyi
iyi tanırım. Onun bütün sıfatlarını size sayarım” dedi. Ona, “- Buyur anlat”
dediler. Adam, “O benim kafilemdendi ve iki de siyah öküzü vardı” dedi.
İşte bunun gibi halk da, “Falan
dostu gördük, onu tanıyoruz” derler. Gerçekten verdikleri her örnek, o adamın, birisini
iki siyah öküzü olmasıyla tarif etmesine benzer. Hâlbuki bu, o kimsenin alameti
olamaz ve bu alamet hiçbir işe yaramaz.
İşte bir insanın iyisini,
kötüsünü bırakıp, onun şahsiyetine nüfuz etmek lazımdır ki bakalım o kimsenin
nasıl cevher ve özü vardır, anlaşılsın. İşte görmek ve bilmek böyle olur.
Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, trc. M.
Ülker Anbarcıoğlu, İstanbul: MEB Yayınları, 1990, s. 59. Ayrıca bkz. Fîhi
Mâ Fîh, trc. Ahmed Avni Konuk, s. 37