“Attar dükkânına gittiğin zaman, orada şekerin ne kadar çok olduğunu görürsün. Fakat attar, ne kadar para getirdinse, sana onun değeri kadar şeker verir. Burada para, himmet ve iman mukabilinde, örnek olarak verildi. Söz, himmet ve iman nispetinde ilham olur.
Şeker almaya geldiğin vakit, çuvalına da bakarlar. Ona göre bir veya iki kile (kile; genellikle tahıl ölçmede kullanılan belirli hacimdeki kap, ölçek) tartarlar. Ama eğer şeker almaya gelen, deve katarları ve birçok çuvallar getirmişsen, kile ölçenleri (kantarcıları) çağırırlar. Bunun gibi; adam vardır denizlerle kanmaz, yine adam vardır ona birkaç damla su kâfi gelir ve bundan fazlası ona zarar verir.
Bu hâl sadece mânâ âleminde, ilimler ve hikmet konusunda böyle olmayıp, dünyada mallar, altınlar, maden ocakları vs. hep böyledir. Bunlar da kişinin kadrine göre sunulur. Çünkü kişi fazlasına dayanamayarak delirir. Âşıklardan Mecnun, Ferhat ve daha başkalarını görmüyor musun? Bunlara tahammüllerinin üstünde şehvet verilmiş olduğundan, bir kadının aşkı ile dağlara ve çöllere düştüler. Baksana Firavun’a, fazlaca mal ve mülk verdikleri için tanrılık iddiasında bulundu. “(İyi veya kötü) hiçbir şey yoktur ki onun bizim katımızda hazineleri olmasın. Fakat biz onu (tahammül nispetinde) mâlum bir miktar ile indirir/veririz.” (15/Hicr, 21) buyurulduğu gibi, işe elverişli olan da budur.”[1]
[1] Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, çev. Meliha Anbarcıoğlu, s. 47; Fîhi Mâ Fîh, trc. Ahmed Avni Konuk, s. 30-31